Blog

TARİHÖNCESİNDE SAVAŞ VE ŞİDDET

TARİHÖNCESİNDE SAVAŞ VE ŞİDDET

                                      TARİHÖNCESİNDE SAVAŞ VE ŞİDDET


MEHMET EFE TÜRKOĞLU


Öz


Tarihöncesinde şiddet, dönemin şartlarının getirdiği gerilim ve nüfusla birlikte insan hayatına girmiştir. Daha sonraki dönemlerde tarımla birlikte mülkiyet kavramının ön plana çıkmasıyla ve kentleşmenin daha belirgin görülmesiyle birlikte, şiddetin yerini savaş almıştır. Tarihöncesinde savaş ve şiddetin ne şekilde geliştiği, bir tartışma konusu olmuştur. Bu konuda arkeolojik ve antropolojik veriler tarihöncesinde savaş ve şiddetin tarihine ışık tutar niteliktedir.
Bu makalede tarihöncesinde şiddetin ve savaşın insan üzerinde ne derecede etkili olduğunu ve savaşın Kabil’in Habil’i öldürmesiyle mi yoksa daha sonralarda, bahsettiğimiz gibi hayat şartlarının insan üzerinde getirdiği gerilimden dolayı mı insanoğlunun hayatına girdiğini anlatmaya çalışacağız.

Anahtar Kelimeler: Şiddet, Organize Şiddet, Kafatası yaralanmaları, Savaş


Giriş

Şiddet ve savaş insanlık tarihinde hep var olmuş bir olgudur. Tarihte bunun pek çok örneği olsa da yapılan çalışmalar neticesinde savaş ve şiddetin hikâyesi prehistorik dönemlere kadar çekildi. Ortaya konan bazı çalışmalarla şiddetin tarihi Paleolitik Çağ’a kadar geriye götürülse de kabul görülen dönem Erken Neolitik dönemdir. Erken Neolitik dönemde başlayan çatışmalar ölümle sonuçlanmamış olsa da Neolitiğin sonraki dönemlerinde ölümle sonuçlanmış yaralanmalar görülmektedir. İlk Tunç Çağı ile birlikte mülkiyet kavramının daha ön plana çıkmasıyla şiddetin yerini savaş almıştır. Savaş ve şiddete dair en önemli kanıtlar insan bedeni iskeleti ve kafatasları olmuştur. Çünkü yapılan bu şiddet insan bedeninde travmalara sebep olduğu gibi kafataslarında yaralanmalar da olmuştur. Tüm bu kanıtları baz alarak tarihöncesinde savaş ve şiddetin hikâyesini gözler önüne sermeye gayret göstereceğiz.


 

Savaş ve Şiddetin Tanımı


Bu iki kavram her ne kadar birbirinden farklı olsa da birbiriyle bağlantılı kavramlardır. Tarihöncesi dönemlerden başlayarak, tarih boyunca savaş ve şiddet, toplumların hayatlarında hep var olmuştur. Şiddet, kişinin kendisine, başka bir kişiye veya bir gruba karşı, yaralanma veya ölümle sonuçlanabilecek şekilde kasıtlı olarak fiziksel güç kullanmasıdır. İnsan şiddet içeren davranışlarda bulunma kapasitesine sahiptir (Roksandic, 2006; Walker, 2001). İnsanlar arasındaki şiddet, sosyal stresin birikmesine ve kaynaklar üzerindeki kısıtlamalar, siyasi yapı, ekonomik sorunlar ve kaynak paylaşımı gibi ekolojik sorunlara bir tepki olarak ortaya çıkmıştır (Torres-Rouff ve Junqueira, 2006)
Savaş ise toplumlararası gelişen bu gerginlikten dolayı oluşan şiddetin başka bir boyuta evrilmesidir. Savaş daha organize bir olgudur. Çünkü savaşmak için bir orduya, stratejiye ve silaha ihtiyaç vardır.

 

Tarihöncesinde Şiddet

Tarihöncesinde şiddeti ilk defa Erken Neolitik dönemde görmekteyiz. Bu dönemden daha eski bir dönemde şiddete dair bir veri bulunamamıştır. Bu dönemde başlayan şiddet; kültürel, yapısal ve ritüel olmak üzere üç şekilde meydana gelmektedir. Yapılan çalışmalar, insan geninde MAOA ve CHD13’ü yüksek olanların şiddete daha meyilli olduğu saptanmıştır. Bu da şiddetin yapısallığına dair bir örnek niteliğindedir. Şiddete maruz kalan insanların kafatası ve bedeninde yaralanmalar meydana gelmekteydi. Bu yaralanmalar, insanlarda bir travma yaratmaktaydı. Şiddet her ne kadar fiziksel bir durum olmuş olsa da insanlar üzerinde manevi bir travma da bırakmaktadır. İnsan vücudundaki bazı yaralanmalar iyileşiyor, bazı yaralanmalar ise iyileşmiyor hatta ölümle sonuçlanabiliyordu. Arkeolog ve antropologlar için kafatasları yaralanmaları bu konuda en önemli veridir. Kafatasında oluşan yaranın büyüklüğü ve yaranın nasıl olduğunu tespit etmek için kafatası iskeletleri incelenmektedir. Çünkü her yara bir şiddetin izini taşımamaktadır. Mesela Körtik Tepe’de yaralanmaların bazılarının bir şiddet ile değil gündelik hayatta kaza ile olduğu saptanmıştır. Bu yüzden kafatası iskeleti incelenirken, yara tespit edildiğinde bu yaranın bir şiddet sonucu mu yoksa gündelik bir kaza sonucunda mı olduğunu en doğru bir şekilde ortaya koymak gerekmektedir.


Anadolu Neolitiği’nde şiddete dair doneler


Tarihöncesi’nde şiddetin Erken Neolitik dönemle başladığını belirtmiştik, fakat bu şiddetten doğan yaralanmaların ölümle sonuçlanması birkaç bireyle sınırlıdır. Körtik Tepe’de yaralanmalar gündelik hayatın yanında grupiçi/gruplararası şiddet ve törenseldir. Bu şiddetten doğan kafatası yaralanmaların %50’sini erkekler oluşturmaktadır. Neolitik dönemde şiddeti değerlendirmek için bir diğer örnek Hakemi Use’dir. Hakemi Use’de grup içi şiddetten dolayı kafatası yaralanmaları vardır. Ayrıca incelenen insan iskeletinde, savunmaya yönelik olan sol kol ve kafatasının sol tarafında kırıklar vardır. Yine Aktopraklık yerleşmesinde karın boşluğuna saplanmış trapez ok ucu bulunmuştur. Domuztepe’ye ayrı bir parantez açmak istiyorum çünkü Domuztepe Neolitik dönemde şiddet için önem arz eden bir yerleşmedir. Anadolu’nun yanında bir Mezopotamya kültürü olan Halaf kültürüne de ait izler barındırır. Domuztepe, sistematik şiddetin en eski buluntularından biridir.
Domuztepe’de bir morg çukuru ve morg çukurundan sığır, koyun ve keçi kemiklerinin yanı sıra yaklaşık 40 kişiye ait kalıntılar çıkarıldı. Hem yetişkinlerde hem de alt yetişkinlerde çok sayıda kafa travması tespit edildi.  Ayrıca insan kemiklerinde yanma ve doğrama izleri de görülmektedir (Kansa ve Campbell, 2002; Lawler, 2007).
İnsan kalıntılarının osteolojik analizi yamyamlığın olası kanıtlarını ortaya koydu. 387'den fazla iskeletin verilerine ulaşılabilmiştir. Bunların yaklaşık 1120'si Erken Neolitik'e, geri kalanı (265 kişi) ise Geç Neolitik'e tarihlenmektedir. 16 yerleşim yerinin 9'unda depresif travmalar görülüyor. Depresif travmaların neredeyse tamamı genellikle küçük travmalardır. Domuztepe'de çoğunluğu ölüm sırasında kafa travması geçirmiş 40 bireyden oluşan olağanüstü bir mezar bulunmaktadır. Silahlara bağlı ölüm öncesi kırıklar vardır. Domuztepe'deki "Ölüm Çukuru" toplu mezarından çıkarılan bireylerde meydana gelen büyük miktardaki travmalar (Campbell ve Carter, 1998; Kansa ve Campbell, 2002; Kansa vd., 2009), Geç Neolitik veya Halaf Dönemi'ndeki şiddete dair kanıtlar sunmuştur…

Çatalhöyük’te de 93 tane kafatası bulunmuş ve bu kafataslarının 25 tanesinde iyileşmemiş kırıklar tespit edilmiştir. Bunların 12 tanesi ise birden fazla şiddete maruz kalmış. Lezyonların şekli ise sert yuvarlak nesnelerdir.
Çatalhöyük’te kil topanların da bunlara benzerliği, bu nesnelerin kil topanlar olduğu kanısını doğuruyor. Bunun yanında Çatalhöyük yerleşmesinde nüfusun yoğun olduğu dönemde kafatası yaralanmalarının da fazla olduğu tespit edilmiştir. Tüm bu verilerin yanı sıra Çatalhöyük'te kol kemiğine isabet eden olası bir ok yarası (Molleson ve ark., 2005) ve Aktopraklık'ta gömülü bir ok ucu (Alpaslan-Roodenberg, 2011a) da organize şiddet belirtilerine dair veriler olarak ortaya koyabiliriz.


Avrupa Neolitiği

Orta Avrupa’da Neolitik dönemde bir değişim olmuştur. Bu dönemde çiftçiler ortaya çıkmış ve yayılmıştır. Bu dönem öncesinde şiddete dair veri yok denecek kadar azdır. Ortaya çıkan bu tarımcılar MÖ 5600-4900’de çanak çömlek süsleme tarzı LBK(Linearbandkeramik) adını doğurmuştur. Fakat her ne kadar LBK Orta Avrupa’da etkili olsa da, yerleşiklikle beraber sosyal eşitsizliği de beraberinde getirmiştir.

Bu sosyal eşitsizlik durumu ve sosyal huzursuzluğun getirdiği çekişme, LBK’nın Neolitik dönemden çekilmesinin de sebepleri olmuştur.
Almanya’nın Talheim ve Avusturya’nın Asparn kentinden elde edilen bulgular, LBK topluluklarının katline dair veriler sunmaktadır. Bu katliamda ölenler ise karışık mezarlara atılmıştır. LBK’nın Avrupa neolitiğinden çekilmesiyle birlikte çatışmalar yani şiddet daha da artmış ve bölgede yamyamlık başlamıştır.

Avrupa Neolitiği için bir diğer bölge Kuzeybatı Avrupa’dır. Kuzeybatı Avrupa’da evcilleşmeyle beraber şiddet artmıştır. 77 kemik yaralanmasının 46 tanesi kafatası yaralanmasıdır.
Britanya’da Schulting’de d950 tane Britanya kafatasında şiddet uygulanmış ve bu kafataslarının 30’u travma geçirmiştir. 30 travma geçiren kafataslarının ise 9 tanesi iyileşmemiştir. Sonrasında 106 tane daha kafatası daha bulunmuş bunların ise 26 tanesi yaralıdır.


(Resim1) https://www.pnas.org/doi/10.1073/pnas.2209481119

Kuzeybatı Avrupa'dan Neolitik kafatasında künt kuvvet travması örnekleri:
(A) Belas Knap, İngiltere (iyileşmemiş); (B) Schöneck-Kilianstädten, Almanya (iyileşti)
(C ve D) Halberstadt, Almanya (iyileşmemiş).

Almanya ve Avusturya'daki Talheim ve Asparn/Scheltz gibi Erken Neolitik yerleşmeleri, ölümcül şiddete ve gruplar arası çatışmalara dair açık kanıtlar sunmaktadır (Teschler-Nicola 2012; Wahl ve Trautmann 2012).
Holosen döneminde dünya çapında yaşanan soğuma olaylarının ekonomik hayatı daha istikrarsız ve öngörülemez hâle getirdiği, bunun da çatışmaların artmasına yol açtığı ileri sürülüyor. Üç özel an kaydedilmiştir: M.Ö. 6000 civarındaki dönem. Ofnet katliamı, Talheim ve Schletz gibi toplu mezarların yer aldığı geç LBK ve M.Ö. 37. yüzyıl. Michelsberg kültürünün genişlemesi. Burada şiddet esas olarak kaynaklar üzerindeki çatışma açısından ele alınmaktadır.

Şiddete bağlı yaralanmalar (VRI'ler), "yüz yüze çatışma sırasında vurulma gibi kişilerarası çatışmalardan kaynaklanan yaralanmalar veya ev içi anlaşmazlıklar ve gruplar arası düşmanlık ve çatışma sonucu oluşan yaralanmalar" olarak tanımlanmıştır. (Martin ve Harrod 2015, 120-121). VRI'ler, aile içi şiddetin neden olduğu ve çatışma veya diğer saldırıların sonucu olarak ortaya çıkanlar olarak sınıflandırılabilir. Tarapacá için Pica 8 iskelet koleksiyonu üzerinde LIP sırasındaki VRI'lara odaklanan çalışmalar yapılmıştır. (Pacheco ve Retamal 2014; 2015). Altı yetişkin bireyde (2 kadın, 4 erkek) toplam 10 travma kaydedildi. Kranial kasa/yüzde dokuz lezyon bulunuyordu. (Pacheco ve Retamal 2015), VRI'lerin konumunu ve etkilenen bireylerin cinsiyetini dikkate alarak kadınlarda bulunan yüz lezyonlarının aile içi şiddetten kaynaklandığını, erkeklerde bulunan burun lezyonlarının ise ritüel sırasında oluştuğunu ileri sürmektedir. Onuncu travma, bir erkeğin sağ birinci kaburga kemiğine gömülü bir mermi noktasıdır ve gruplar arası şiddetin açık bir kanıtı olarak kabul edilmiştir. Bu erkekte ayrıca kafa ve burun travmaları da görülüyordu.



Anadolu Kalkolitiği

Kalkolitik Çağ, şiddetin artık savaşa evrildiği bir nevi şiddet ile savaşın geçiş evresi konumundadır. Bu çağdaki şiddete dair bulguları barındıran yerleşmelerden biri İkiztepe yerleşmesidir. İkiztepe’de çok sayıda silah ele geçmiştir. Bu ele geçen silahlar, çoğunlukla erkek mezarlarında bulunmuştur. Yaralanmalar; baskı, kesici ve delici aletler meydana getirmektedir. Bu yaralanmalardan çatlak kırıkları görülmüştür. Yaralanmalar ile ele geçen silahların uyuşması, bu durumun grup içi veya yakın gruplar arasında meydana geldiğini göstermektedir. Anadolu Kalkolitiği için Arslantepe yerleşmesi önemlidir. Arslantepe’de merkezi otoritenin kurumsallaştığı bir saray sistemi vardır. MÖ 4000’lerde bir saray yapısı ve merkezi otorite vardır. Bu sarayın yıkılmasıyla beraber silahın ve madenin önemli olduğunu görüyoruz. Sarayın yıkılmasından sonra kral mezarlarından çıkan bulgular, burada bir şeflik sisteminin şekillendiğini göstermektedir. Sarayın yıkılmasıyla pastoral yaşam hâkim olmasının yanında iki farklı kültür de bölgede hâkim oluyor ve bu kültürlerin çatışması görünüyor. Yerleşmede devasa sur sistemi yapılıyor ve iç şehir tahkim ediliyor. Aynı zaman diliminde çukura atılmış 16 bireyden oluşan mezar görmekteyiz. Bu mezarda; erkek, çocuk ve kadının olması bu mezarın bir katliam sonucu olduğu görülüyor. Ölümle sonuçlanan bu yaralanmalar kült silahlarla olmuştur. Bunun yanında sarayın yıkılmasına sebep olanların, güney ve kuzeyde etkili topluluklar olduğu görülüyor ve bu toplulukların sarayı yakarak yok ettiği görülmekte. Bu yanma esnasında da insanlar ölmüştür.

Bir diğer yerleşme Küllüoba’dır. Küllüoba’da 60 iskeletin 4’ünde şiddetli yaralanmalara dair ipuçları vardır. Bu ipuçları mezar çukuruna atılmış ve kafatasları üzerine kült silahlarla açılmış yaralanmalardan meydana gelir.
Mezar çukuruna atılanlardan biri çocuk, biri ise yetişkindir. Bunlar öldürülüp mezara atılmış. Anadolu Kalkolitiği’nde şiddet artık boyut değiştirmiş ve artık yerini Tunç Çağına bıraktığında, şiddette yerini artık savaşa bırakıyordu…



Anadolu’da Savaşa Dair İlk İzler: Tunç Çağı

İkiztepe'deki bir kafatasının sol yan kemiğindeki delik yaraları ve travmalar, bölgede bulunan mızrak uçlarının ve baltaların kesitleriyle büyük ölçüde örtüşmektedir.(Erdal, 2011a). Bu düşünceyle, daha iyi korunmuş travmalar ve bölgeden çıkarılan ve şu anda Samsun müzesinde muhafaza edilen gerçek silahlar kullanılarak, iyi korunmuş, iyileşmemiş bazı kafa travmaları, silahlarla eşleştirilmeye çalışıldı. Oval şekilli delici yaraların mızrak uçlarıyla neredeyse tamamen eşleştiği tespit edildi. Keskin kenarlı kesiklere ayrıca düz baltalar ve dikdörtgen bıçaklı mızrak uçları da takılıydı. Bu bulgulara
dayanarak (Erdal 2011a) İkiztepe'de kafa travmalarının sık görülmesi, bu travmaların çoğunluğunun erkeklerde görülmesi ve ölümcül yaraların neredeyse tamamının erkeklerde tespit edilmesi, bu yaralanmaların kaza veya kişisel yaralanmalardan ziyade savaş, organize şiddet sonucu meydana geldiğini göstermektedir. Yerleşmede zengin metal silahları ile gömülmüş seçkin mezarlarının varlığı İkiztepe’de gücü elinde tutan hiyerarşik bir yapının olduğuna işaret etmektedir. İkiztepe’de şiddete dair en önemli verilerden biri kafataslarında görülen yaralanmaya bağlı izlerdir. Söz konusu izlerin yetişkin erkek ve kadınlar dışında çocuklarda da bulunduğu anlaşılmıştır.

Bütün bu bulgular dışında mimari tabakalarda yoğun olarak görülen yangın, yerleşmede çatışmaların da yaşanmış olabileceğini akla getirmektedir. (Beyazıt A, 2024)
Karataş'ta kişiler arası şiddet ve kafataslarının İTÇ'de Likya'da (Güney Anadolu) kullanılan çekiçli baltalarla uyumlu olduğu düşünüldüğünde, bu yaralanmalar zaman zaman yaşanan savaşlara dair açık kanıtlar sunabilmektedir. Ancak bunun nedeni hakkında bir açıklama yapılmamaktadır. Karataş'ta inşa edilen surların iskelet travması açısından değerlendirildiğinde kendilerini dış düşmanlardan korumaya çalıştıkları varsayılabilir. Karataş'ta ölüm öncesi kafa yaralanmalarının yalnızca erkeklerde görülmesi, kavganın açık bir kanıtı olarak değerlendirilmektedir (Angel, 1968), erkeklerde yaraların olduğunu öne sürmektedir. Kafataslarının İTÇ'de Likya'da (Güney Anadolu) kullanılan çekiçli baltalarla uyumlu olduğu düşünüldüğünde, bu yaralanmalar zaman zaman yaşanan savaşlara dair açık kanıtlar sunabilmektedir. Ancak bunun nedeni hakkında bir açıklama yapılmamaktadır. Karataş'ta inşa edilen surların iskelet travması açısından değerlendirildiğinde kendilerini dış düşmanlardan korumaya çalıştıkları varsayılabilir.



Avrupa’da Savaşın İzleri

Şiddetin belirgin olduğu toplumlarda bunun zararlı olmaktan çok ritüel olduğu düşünülüyordu. Daha sonra, 1980'lerde, Pasifik'in kuzeybatı kıyısı, Orta Amerika ve Amazon toplumlarında savaş ve tahkimat kanıtlarının ortaya çıkmasıyla birlikte, savaşı çatışmaların doğrudan bir sonucu olarak gören "kabile bölgesi teorisi" geliştirildi (Ferguson 1992).
Fransa'nın Bergheim kentindeki Geç Neolitik bölgede sakatlanma izleri taşıyan gömülü üst uzuvlar bulunmuş ve savaş hatıraları olarak yorumlanmıştır (Chenal ve ark. 2015).
Bu düzeyin üzerindeki cinayetler ve savaş gibi daha ciddi şiddet olayları nüfus baskısının artmasıyla birlikte artıyor. Belirli bir baskı düzeyinde, insanlar şiddetin faydalarını potansiyel maliyetinden daha fazla değerlendireceklerdir. Kelly, "savaşın amacının bir avantaj elde etmek olması gerektiği sonucuna varıyor: köleler, kadınlar, yiyecek, toprak elde etmek veya önleyici bir saldırı yapmak" (Kelly 2013, 8-9).

Burada vurgulanması gereken iki unsur var. Birincisi kadınların kaynak olarak ortaya çıkmasıdır. Standart kültürler arası örnekleme göre (Murdock ve White 1969), avcı-toplayıcı toplumlarda bireysel şiddetin ana nedenlerinden biri "kadınlarla ilgili anlaşmazlıkların" ortaya çıkmasıdır. İkincisi demografi, kaynak mevcudiyeti ve şiddet arasındaki ilişkidir; her ne kadar demografi her ne kadar tarafsız ve doğal bir şey gibi görünse de; yani nüfus artıyor, kaynaklar yetersiz kalıyor ve bu yüzden de çözümlerden biri de savaş oluyor. Neolitik ve sonraki dönemlere ait cenaze eşyalarına bakıldığında kadın mezarlarında genellikle bileği taşları ve bızlar, erkek mezarlarında ise baltalar, kılıçlar ve ok uçları bulunmaktadır. Bazı istisnalar vardır: Kuzey Avrupa'daki mezarlık alanlarında ve hepsinden önemlisi Orta Asya'nın kurganlarında silahlı kadınlara rastlanmıştır (Davis-Kimball, 2002). Bu istisnalar, tabiri caizse cinsiyete dayalı işbölümü ve silah sahibi olma imlecini hareket ettiren bu savaşçı toplumların özel bağlamına atfedilebilir olmaktadır (Crown 2008;Munson 2000).




Mezopotamya’da Kentleşme’den Devlet’e Giden Süreç

Kalkolitik’ten Tunç Çağına geçtiğimizde artık kentleşmeyi görmekteyiz. Arkeolojik veriler tarihte ilk kentleşme olgusunun Güney Mezopotamya’da, Uruk ve çevresinde olduğu yönündedir. Childe kent devrimini ortaya koymaktadır. Ona göre kenti ve uygarlığı mümkün kılan gelişmeler, tarım köylerinin genişlemesi, yiyecek üretimi dışındaki sektörlerin gelişimi ve iş bölümünün yaygınlaşmasıdır. İşte bu kentleşme hikâyesi yerini devlete hatta imparatorluklara bırakacaktı.

Kentleşme’nin oluşumunda etkili olan faktörler arasında nüfus artışı vardı. Hatta Young, nüfus artışını ve bunun yarattığı baskıyı kentleşme için en önemli faktör olarak kabul etmekteydi. Onun bu varsayımı MÖ 6.binyılda Urukta artan nüfusun, Geç Uruk döneminde gözle görülür vaziyette olması ve o nüfusun Cemdet Nasr Dönemi’nde büyük kent merkezlerinde toplanmasını esas almasıdır. Nüfusta azalma olmamasından kaynaklı komşu tarımcılar arasında rekabet olabilir.
Dağ, deniz ve çöl olan bu bölgede olan yoğun nüfus, tarımsal alanları daraltarak gruplar arasında bu araziler üzerinde rekabet ve en nihayetinde savaşa neden olmuştur. Savaşı kaybedenler, kazananlara doğrudan tâbi olmak zorunda kalmıştır. Zira kaybeden gruplar, fiziki etkenlerden dolayı bulundukları yeri terk edemezler. Bu yüzden savaşın getirdiği olarak kendi egemenliklerini beyliğe, devlete hatta imparatorluğa dönüştürmüşlerdir.





Sonuç

Tarihöncesi’nde savaş ve şiddet, insan topluluklarının sosyal yapılarının bir parçası olmuştur. Bu durum toplumların hayatlarını devam ettirmede yaşadığı zorluklar neticesinde oluşan gerginliklerin bir getirisi olmuştur. Tarihöncesi dönemden beri süregelen savaş ve şiddetin bugün bile en şiddetli şekilde devam ediyor olması, bu konunun iyice anlaşılmasını, bu şiddetin nedenlerinin değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Her ne kadar tarihöncesi dönem insanların nazarında, tarihöncesi toplulukların küçük gruplar halinde barış hâlinde yaşadığı bir dönem olsa da bulunan veriler insanın olduğu her yerde şiddetin ve gerilimin de olduğunu ortaya koymaktadır. Velhasılı kelam devletlerin tarih boyunca yaptığı bütün savaşların asıl sebebini, o devletlerden yüzyıllar önce başlayan, güçlünün zayıfa uyguladığı travmatik şiddetler meydana getirmiştir.

KAYNAKÇA

 -Global Academy ‘‘Organize Şiddet ve Savaşın Tarihi’’ erişim: 4 Mayıs 2024, https://www.globacademy.org/
-Organized violence in Anatolia: A retrospective research on the injuries from the Neolithic to Early Bronze Age Yılmaz Selim Erdal∗, Ömür Dilek Erdal2024-03-14

-Linda Fibiger et al. (2023). Conflict, violence, and warfare among early farmers in Northwestern Europe. Proceedings of the National Academy of Sciences

- The Times. Daily Mail. 6 Kasım 2020.

-Çevik, Özlem, Tarihte İlk Kentler ve Kentleşme Süreci. 3.Baskı. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları,2020.

-Childe, V. Gordon (1950), “The Urban Revolution”, The Town Planning Review, Vol. 21, No. 1 (April), s. 3-17

-Önasya Arkeolojisi Toplantıları 1: Savaş ve Şiddet Near Eastern Archaelogy Meeting 1: War and Violence

- Armit, I., Knüsel, C., Robb, J. & Schulting, R. J. (2006). Warfare and Violence in Prehistoric Europe: an Introduction.. Journal of Conflict Archaeology

- Piquer G.A. Beyond War: archaeological approaches to violence. Lady Stephenson Kütüphanesi, Newcastle upon Tyne, NE6 2PA, Birleşik Krallık Cambridge Scholars Yayıncılık, 2016

- Dolfini A., Roberts B., Boynuzu H., (2014). Prehistoric Warfare and Violence: Quantitative and Qualitative Approaches. XVII World UISPP Congress in Burgos. Spain,Burgos

- https://www.pnas.org/doi/10.1073/pnas.2209481119/ erişim:07.